GÖKTEN BİRŞEYLER YAĞDI,  ‘ALLAH’IN KERAMETİDİR’ DEYİP AFİYETLE YEDİLER!

GÖKTEN BİRŞEYLER YAĞDI,   ‘ALLAH’IN KERAMETİDİR’ DEYİP  AFİYETLE YEDİLER!

Osmanlı İmparatorluğu 1846’nın 12 Ocak gününü her zamanki gibi sıradan bir kış günü olarak yaşamıştı. Ancak aynı günün gecesi meydana gelen ve dünya tarihinde ilk defa yaşanan bir hadise bu sıra dışılığı ortadan kaldıracaktı.

Osmanlı arşiv belgelerine yansıyan bu ilginç hadise şöyle gelişti:

Bilecik Kaymakamlığı’nın sınırları içinde yer alan Sekür, Eskişehir, İnönü, Seydi Gazi ve Seferihisar kazalarının neredeyse tüm köylerine o gece, duman şeklinde çiğ ile beraber gökten buğdaya benzer bir şey yağmıştı. Bölgenin taşı toprağı bir anda gökten yağan bu buğday başaklarıyla dolmuş ve birkaç gün içinde olgunlaşıp hasat edilecek hale gelmişti. Bu olağanüstü ve bir o kadar da sevindirici haber, fakir halkı mutluluğa boğdu. Halk, dağ-bayır tüm başakları toplayıp, depoladılar. O yıllarda buğdaydan yapılan ekmeği sadece zenginler yiyebiliyorlardı. Halk ancak mısır ve arpa ekmeği yiyebiliyordu. Gökten yağan bu mucize buğdaya “Kudret Buğdayı” ismi verildi.

Ekmek yapılabilir miydi?

Halk bu olayı, Allah’ın bir ihsanı olarak yorumlayıp gökten yağan buğdayı sadece karınlarını doyurmaya yarayacak bir madde değil, Yaradan’ın sevdiği kullarına mucizevî bir ikramı olarak değerlendirdi. Kısa sürede toplanan buğdaylar hemen sac üzerinde kavrulup ardından el değirmeni ile un haline getirildi. Bölge halkının gökten yağan bu tahıl cinsinin buğdaya benzediğinden şüphesi yoktu, ancak acaba bu buğdaydan un yapılıp ekmek elde etmek mümkün müydü?

İşte bu merakı yenmek için tüm işlemler hızla yapılıp un haline getirilmiş ve hemen fırınlara atılmıştı. Kısa bir süre sonra fırından çıkan sıcak ekmekler hemen tadıldı ve sonuç fena değildi. Ekmekler oldukça güzeldi ve halk artık daha da rahatlamıştı. Artık ekmek elden değil, gökten geliyordu. Bu olağanüstü hadise kısa süre içinde mahalli idarecilerce de duyuldu. Hemen kaymakam, bu rivayetlerin doğru olup olmadığını araştırmak için kudret buğdayı yağdığı iddia edilen bölgede incelemelerde bulunmak üzere bir memur gönderdi. Gökten yağan buğdaydan mutlaka numune getirmesini de sıkı sıkı tembih edildi.

Meclis Padişaha Pay Çıkardı

Nihayet meclis, numune buğdayları ve pişirilmiş bir ekmeği padişah hazretleri ve devlet adamları görsün diye İstanbul’a göndermeye karar verdi. Meclis, kararını ve olaya ilişkin ayrıntıları içeren resmi yazısında bu mucizevî hadiseden padişaha bir pay çıkartmayı da ihmal etmemişti. O yıllar da Osmanlı tahtında bulunan Sultan Abdülmecid’e hitaben kaleme alınan yazıda, ‘Bu olağanüstü hadise Allah’ın ihsanının sonsuz olduğunu açıkça göstermiştir. Hadisenin sizin devrinizde meydana gelmesindeki hikmet, padişahımızın biz kullarına olan sonsuz şefkatine karşı Allah’ın bir hediyesidir’ deniliyordu.

Gökten buğday bu kez Adapazarı yağdı

Birinci kudret buğdayı mucizesinin yarattığı şaşkınlık ve söylentiler henüz durulmadan aynı yılın Şubat ayının 20’sinde bu kez Adapazarı’ndan bir haber geldi. İzmit Kaymakamı Mustafa Arif Bey, resmi bir yazıyla bazı köylere yağmurla birlikte “Kudret Buğdayı” yağdığını hükümete bildirdi. Bu yeni hadiseyle Adapazarlılar da hem Allah’ın sevgili kulları oldukları, hem de geçimlerini sağlayacak bedava buğdaya kavuştukları için sevince boğuldular. Görülmek üzere merkeze bir çuval kudret buğdayı numunesi göndermeyi de ihmal etmediler. Gerek Bilecik ve gerekse Adapazarı ve civarından gelen bu numuneler başbakanlık tarafından padişaha arz olundu.

Fakir halkı ekonomik yönden rahatlatıp, zenginler gibi ekmek yemelerini sağlayan hadise, Osmanlı tarihindeki en ilginç konulardan biriydi. Ancak yöneticilerin dalkavukluğu yüzünden hadisenin gerçek mahiyeti araştırılmadı ve ‘Sultan Abdulmecid’in kullarına olan sonsuz şefkatine karşı Allah’ın bir hediyesi’ olarak kabul edildi.

Kudret buğdayının ilki H.z.Musa’ya sonuncusu da Adapazarı’na yağdı…

Gökten yağan buğdayın ‘Kudret Buğdayı’ olarak adlandırılması tesadüf değil. Bu isme ilham kaynağı olan ve Kuran’da da bahsi geçen bir olay vardı:

Mısır’da firavunların hâkimiyeti altında yaşayan İsrailoğulları, yani Yahudiler yönetimin ağır baskılarından bezmişlerdi. Yakup ve Yusuf peygamberlerin torunları, baskılardan kurtulmak ve özgürlüklerine kavuşmak için atalarının ülkesi olan bugünkü Nablus, Eriha ve Kudüs civarını içine alan Ken’an ülkesine gitmek istiyorlardı. Ancak firavunlar buna izin vermediler.

Hazreti Musa’nın İsrailoğulları’na peygamber olarak gönderilmesi, ezilmiş kavim için bir kurtuluş ümidi, dayanışma ve kenetlenme duygusunu beraberinde getirdi. Nihayet Yahudiler peygamberleriyle birlikte Mısır’dan kaçtılar. Ancak yolda buyruklarını dinlemedikleri için Musa Peygamberin bedduasını aldılar ve Tih Çölü’ne düştüler. 40 yıl kadar çölde kalan Yahudiler’e, Allah merhamet edip gökten ‘menne’ denilen bir tür helva ve ‘selva’ denilen bıldırcın eti indirdi. İndirilen bu yiyecekler adlarının başına ‘kudret’ kelimesi konularak anıldı. İşte bu hadiseden dolayı Anadolu halkı da gökten Allah’ın gönderdiği bu buğdayı ‘kudret buğdayı’ olarak adlandırdı.

Kaynak: 18 Haziran 2003 Hürriyet Gazetesi (Tarih Dergisi)