Hayata Geçirilemeyen Bir Proje: Haydarpaşa Ekmek Fabrikası
UĞUR DEMİR
Araştırmacı
İstanbul nüfusu XIX. Yüzyıl’ın başlarından itibaren, özellikle kaybedilen topraklardan gelen göçmenler nedeniyle, büyük bir artış yaşadı. Artışın en fazla olduğu dönemlerden biri tarihlerimizde “93 Harbi” olarak da bilinen 1878–1879 Osmanlı Rus Harbi ve sonrasındaki günlerdi. Daha önceki göçlerin büyük bir kıs mı İstanbul dışına yönlendirilmişti. Ancak 1878–1879 Harbi ile birlikte sayıları yaklaşık 200–250 bini bulan göçmenleri İstanbul ve çevre ilçelere, Üsküdar da bunlardan biridir, yerleştirme mecburiyeti doğdu1. İstanbul nüfusu, göçlerle birlikte XIX. yüzyılın sonlarında 1 milyonu aştı.2 Bu beraberinde bazı problemle ri de getirdi. Ekmek üretiminin istenen miktarda ve kalitede olması bunlardan biriydi.3 Nüfus artışına, doğal afetlerin de eklenmesiyle Sultan II. Abdülhamid döneminde görevliler ve bizzat padişah ekmeğin ağırlığı, kalitesi ve yapılmak istenen zamlarla yakından ilgilenmek zorunda kaldı.4 Artan ihtiyacı karşılamak için bu arada bazı girişimciler farklı çözüm yolları önermeye başladılar. Bu müteşebbislerden biri de Hariciye Nezâreti Mektûbî Kalemi hulefâsından Teftiş Komisyonu Başkanı Muhiddin Bey’di.
Muhiddin Bey, 1899’da daha hızlı, temiz ve Avrupa standartlarına uygun ekmek imal etmek için İstanbul’da iki farklı yerde makine ile üretim yapacak ekmek fabrikaları açmak üzere müracaat etti. Bu fabrikalarda günde 50–60 bin kıyye (okka, 1 okka: 1,2 kg.) ekmek hazırlanması düşünülüyordu. Dâhiliye Mektubî Kalemi’nden Sadaret’e gönderilen 1899 tarihli bir yazıda ekmek fabrikası açılması düşünülen iki yer Ahırkapı ve Haliç olarak belirtiliyordu. Ayrıca biri Haydarpaşa diğeri de İstanbul cihetinde olmak üzere iki yerde daha fabrika kurulacaktı. Yazıda fabrikaların Avrupa şehirlerinde mevcut mükemmel ve muntazam ekmek fabrikaları gibi daha kaliteli ekmek imal etmek için açılacağı, hamurlar makine ile hazırlanacağından üretimin daha temiz olacağı, günde 5060 bin kıy yelik üretim yapılabilineceği, bu fabrikalarla asıl amacın imalatın çoğaltılması Selimiye Kışlası bitişiğindeki Kavak fırınlarının ahırları (Bir Ulu Rüyayı Görenler fiehri Üsküdar, s. 9293) ve daha lezzetli ekmekler hazırlamak olduğu belirtiliyordu5. 1906’da Sultan II. Abdülhamid’e sunulan bir arzuhalde de bu tür fabrikaların açılması benzer gerekçelerle savunulmaktaydı.6 Her iki belgede de vurgulandığı üzere amaç “Avrupa standartlarında, temiz, lezzetli ve daha ucuz” ekmek imal etmekti.
Diğer ekmek fırınlarına göre daha fazla üretim yapacak fabrikalar habbazan (ekmekçi) esnafının tepkisini çekebilirdi. Tepkileri önlemek için Habbazan Cemiyeti’nin görüşü soruldu ve cemiyetten olumsuz bir tepki verilmeyeceği cevabı alındı. Bu problem de şimdilik aşılmıştı. Fabrikalar, sabit ve buharlı makinelere dair nizamnamenin on birinci maddesinde belirtilen şartlara göre işletilecek ti. Muhiddin Bey, ekmek fabrikalarını inşa etmek için, bu tarz fabrikaların inşa sına on beş sene7 müddetle izin verilmesi şartını ileri sürdü.8 Belgede on beş se nenin fabrikanın açılmasından itibaren mi, yoksa izin verildiği günden itibaren mi olacağı ise belirtilmemekteydi. Bu mühimdir. Çünkü daha sonraki tartışma ların en önemli nedeni süre konusu olacaktır.
1899’da ekmek fabrikaları açma izni verilen Muhiddin Bey hemen çalışmalara başladı. Ancak İstanbul’da makine ile üretim yapan fabrikalar hakkında bilgi sahibi olan kimse bulunmuyordu. Bu nedenle Muhiddin Bey, bilgi toplamak amacıyla Avrupa devletlerinde bu tür üretim yapan fabrikalara mektuplar gönderdi. Sekiz ay geçmesine rağmen mektuplar Almanya’nın “Kronstadt” şehrindeki “Wernerpşeiderer” fabrikası hariç, bir cevap gelmedi. Almanya’dan gelen cevap da istenilen bilgileri ihtiva etmiyordu. Bunun üzerine Muhiddin Bey, fabrikaları bizzat yerinde görüp incelemek üzere Avrupa’ya gitmek için izin istedi9.
Muhiddin Bey’in Avrupa’ya gitmesi ile ilgili yazışmalar 24 Temmuz 1901’e ka dar devam etti10. Bundan sonraki gelişmeler hakkında ise kaynaklar şimdilik bir şey söylemiyorlar. Ancak Muhiddin Bey, daha sonraları 17 Ağustos 1911 tarihli arzuhalinde olayların gelişme seyrini anlatırken maddi sıkıntı içine düştüğü nü yazıyor, fakat Avrupa’ya gittiğine dair bir bilgi vermiyor11. Bu nedenle biz de onun Avrupa’ya gidemediği kanaatindeyiz.
Muhiddin Bey, fabrikaları açmak için bir şirket kurmak istedi, fakat içinde bulunduğu maddi zorluk nedeniyle bu düşüncesini de hayata geçiremedi ve 3 Eylül 1900’de fabrika açma ruhsatnamesini Maryo Kırıkir’e devretti. 1911 tarihli arzuhalinde ruhsatnamenin Maryo Kırıkir’e devredilme gerekçelerini ve anlaşma şartlarını, “Târîhi küşâdından itibaren on sene müddetle âharı tarafından fabrika ile ekmek imâline müsâade olunmamak ve memleketimizde ilk defa olarak ekmek imâli için menâfii ammeye müstelzim olmak üzere Dersaadet’de iki mevkide ekmek fabrikası tesisi için acizlerine ita olunan ruhsatnâme üzerine o zaman bir şirket teşkili ile memlekete nâfi ve kaidei hıfzu’ssıhhaya muvâfık olan teşebbüsâtı kuvveden fiile getirmek için dûçar olduğum müşkilâta ittihama çalışmakda iken bir gün Dahiliye Nâzırı esbak Mahdum Efendi, acizlerini nezdi ne çağırarak ümit ve intizar etdiğime birçok iltifatdan sonra sözü ekmek fabrikalarına intikal etdirerek bunun birine satılması nafi olacağı ve kendinin bu husus da emin ve bu işi bitirmeğe muktedir bir âdemi olduğunu beyan ile bu cihetde aczlerini imâle etmiş ve birgün yalısına davetle Maryo Kırıkir namında bir zatla görüştürerek ibtida on beş bin, altı ay sonra satılamadığı bahanesiyle on bin ve bir müddet mürûrını müteakib birtakım müşkilat gösterilmek suretiyle beş bin li raya füruht salâhıyeti mübeyyen mumaileyh Mösyö Maryo Kırıkir ve bir sene müddetle bir üçüncü olsun verdirmişti”12 diyerek anlatır.
Maryo Kırıkir, Muhiddin Bey’le anlaşmasına anlaştı ancak devir teslim için yazışmalar uzun bir süre devam etti. Maryo Kırıkir, işlemleri hızlandırır düşüncesiyle Dahiliye Nezareti’ne hitaben yazdığı arzuhalinde, böyle bir fabrikanın ar tık zaruri olduğu ve bir an önce hizmete geçmesi gerektiğini de vurgulamaktan geri kalmıyordu.13 Resmî işlemler tamamlandıktan sonra ilk önce Anadolu ya kasında Haydarpaşa rıhtımı yakınlarında bir ekmek fabrikası açılacaktı. Maryo Kırıkir, bir taraftan yazışmaları hızlandırmaya çalışırken, diğer taraftan da malî destek arayışına girdi. En nihayet 1904’te Haydarpaşa Rıhtım şirketi ve bir Alman bankasından gerekli mali yardımı yapacaklarına dair söz aldı.
Yaklaşık dört sene ruhsatname hakkının devri hususundaki yazışmalarla geçti ve fabrika açmak için bir türlü işlemler başlatılamadı. Aslında Maryo Kırıkir, ruhsatnameyi fabrika açmak için değil, bu hakkı satmak üzere devralmıştı. Ançak hesabında yanıldı. Çünkü yaklaşık iki sene geçmesine rağmen fabrika açma ve işletme hakkını bir türlü satamadı. Bu nedenle Muhiddin Bey’le başta anlaştığı 15.000 lirayı ödeyemedi. Ruhsatname ancak 1904’te Meclisi maliye azasın dan Mahdum Efendizâde Mazlum Bey’e satıldı.14
Ruhsatname sahipleri el değiştirmesine rağmen fabrika inşası için tek bir adım bile atılmadı, fakat her gelen bir an önce fabrikayı hizmete geçirmek için çalıştığını ileri sürdü.
Üç sene sonra Mazlum Bey de ruhsatname hakkının bir kısmını devretmek zorunda kaldı. Bu sefer Haydarpaşa ekmek fabrikası açma ruhsatnamesi Haydar Paşa Rıhtım Kumpanyası’na satıldı.15 Yine uzun bir süre, devir teslim işlemleriyle kaybedildi. Bu arada Mazlum Bey 1908’de İstanbul yakasında açılacak ekmek fabrikası ruhsatnamesini Avusturya sarayı ekmekçi başı Mösyö Joseph Brünning’e sattı.16 Artık iş farklı bir boyut kazanmıştı. Çünkü ekmek gibi hayati önemi hâiz bir maddenin imalatı başka bir ülkenin vatandaşına, üstelik de fabrika açıldıktan itibaren on sene kimsenin bu tür bir fabrika tesis etmesine izin verilmeyeceği şartıyla satılmıştı. Bu, beraberinde şiddetli tartışmaları da getirdi ve 1909 yılı bu tartışmalarla geçti. Tartışmalar ruhsatnamenin bir imtiyaz ve inhisar olup olmadığı üzerinde yoğunlaştı. Osmanlı Devleti, verilen iznin as la bir imtiyaz ve inhisar olmayıp, ancak ruhsatname olduğunu sürekli vurguladı. Örneğin Meclis’de okunan bir mazbatada “Ekmek imali için müceddeden inşâ olunacak fabrikaya imtiyâz verilmeyip, ruhsatname verildiğini ve nihâyetü’n nihâye bir sene zarfında inşaata mübaşeret olunmadığı takdirde ruhsatnamenin iptal edileceği ve ekmek imali inhisar mahiyetini hâiz olmayıp bi’lakis tehvini fiyata ve teksîri imalâta hâdim olacaktır” denilmekteydi.17 Hatta bazıları ruhsat name verileli sekiz sene geçmesine rağmen hiçbir şey yapılmadığı için iptal edil mesi gerektiğini dahi savunmaktaydı.18 Mesela Reis Nuri Bey’le, kendisi de bir gayri müslim olan Belediye azasından Ohannes Bey, şu şekilde itiraz etmekteydiler: “Mukaddemâ Tanzimat Dairesi’nce kaleme alınıp meriyyeti ahkâmına irâdei seniyyei hazreti pâdişâhî şerefsudûr iden bu ekmek meselesi şâyânı na zarı dikkat bir madde olup, fi’lvâki sûreti ihâle bir ruhsatnâmeden ibâret gibi görünüyor ise de hakikat hâlde on sene için bir imtiyazdan başka bir şey olmayıp târîhi iradei seniyyeden itibâren sekiz sene mürûr eylemiş olduğu hâlde iş bu imtiyaznâme şimdi elden ele devr ederek en nihayetinde bir ecnebiye fürûht edildiği anlaşılmış ve azamı ihtiyâçtan olan ekmek, böyle bir yedi inhisâra geçmiş minkülli’lvücûh gayrı caiz bulunmuş olduğundan ve on sene içinde memleket birçok safahâta girebileceği mülâhazasıyla imtiyazın on sene ile tahdîdi o zaman münâsib görünmüş ise de, bu on senenin sekiz senesi hiçbir iş görülmek sizin geçerek müddeti imtiyaziyyenin hitâmına iki sene kaldığı hâlde şimdi işe
- yüzyılın başlarında Üsküdar (Üsküdar Belediye Arşivi)
mübâşerete kıyâm edilmesi memleketin menâfiiyle gayrı kabili telîf olduğundan ve her ne kadar mezkûr fabrikanın târîhi küşâdından itibaren on sene müddet le ahara ekmek fabrikası küşadına müsâade olunmayacağı ruhsatnâmede mu harrer ise de, bu sûret–i iddiâ hiçbir vechile münâsib olamayacağından bu imtiyazın ancak bir ruhsatdan ibâret olarak itasında bir mahzûr mütâlaa edilemeyip, başkalarının dahi müracaatında gayrı teshîlâta mazhar edilmesi lâzım” gelecektir. Bazıları da makine ile üretim yapacak bir fabrikayı, diğer fırıncıların iyi karşılamayacağı ve hatta kanun dışı yollara başvurabileceklerini ileri sürdüler ve ruhsatnamenin Brünning’e devredilmesine karşı çıktılar.19
Ancak itirazlar karşısında bir engel vardı: Tazminat. fiayet Brünning tazminat davası açarsa büyük bir ihtimalle kazanacaktı. Çünkü daha Muhiddin Bey’e verilen ruhsatnamede “fabrikanın açılışından itibaren on sene müddetle bu şekil de başka bir fabrika açılmasına izin verilmeyeceği” yazıyordu ve Brünning’e devredilen ruhsatnamede de bu madde kabul edilmişti. Devlet bu çıkmazdan kurtulmak için bir yol buldu. Ruhsatname sahipleri bir sene içinde fabrikaları işler hale getirecekler, aksi takdirde hakları hükümsüz kalacaktı. Haydarpaşa Rıhtım şirketi ile Brünning’e bu şartları bildiren tebligatlar gönderildi.20 Bu tebligatlarda, verilen ruhsatnamelerin iptalinin kanunen mümkün olmadığı vurgulanıyor ve “fabrikaların ilelebed inşâ olunmaması câiz olmadığından mezkûr fabrikaların nihayet bir sene zarfında inşâsına mübâşeret olunmadığı halde ruh şartnamenin iptal olunacağının ve ekmek imali katiyen inhisâr edilmeyip, bi’l akis tesviyyedi fiyat ve teksîri imâle hâdim olacak bir ekmek fabrikasına ruhsat verilmesinden ibaret olduğu” belirtiliyordu.21
Resmî makamlarca bir an önce fabrikaların açılmasının istenmesinde 1909’da fırıncılarla yaşanan ekmek fiyatları hakkındaki sıkıntıların da büyük etkisi olsa gerek. İstanbul fırıncıları istedikleri oranda ekmek fiyatlarına zam yapılmadığı takdirde üretimi durduracaklarına dair hükümeti ve Şehremaneti’ni tehdit etti ler.22 Hükümet ve şehremaneti de bir an önce ekmek fabrikalarını açtırarak, fırıncıların tekelini kırmak istemiş olsa gerektir. Bu nedenle bir yıl içinde fabrika arın açılmasını bildiren tebligatlar ilgililere gönderildi.
Bu tebligatlar üzerine işler biraz hızlandı. Brünning, hemen faaliyete geçti ve fabrika için gerekli makineleri Avrupa’dan sipariş etti. Bu arada belediyenin de tasdik edeceği bir yer satın almaya çalıştı. İlk önce Cibali’de, burası uzak olduğu için daha sonra Fener’de Abdi Subaşı Mahallesi’nde bir arsa satın aldı. Böylelikle bazı tartışmalar yaşanmaya devam etse de Avrupa yakasında ekmek fabrikası açmak için fiilen harekete geçildi.
Durum Haydarpaşa ekmek fabrikası için bu kadar iyi değildi. 1910’a gelinmesi ne rağmen, Avrupa yakasındakinin aksine, Haydarpaşa Rıhtımı’nda açılması düşünülen fabrika ile ilgili hiçbir ilerleme kaydedilememişti. Onsekizinci Daire i Belediye Reisi Mehmed Ali Bey, 6 şubat 1910’da şehremaneti’ne gönderdiği yazıda, “Ekmek imal etmek üzere ruhsatnamesi Haydarpaşa Rıhtımı’nda tesis edilmek istenilen fabrika hakkında henüz bir teşebbüste bulunulmadığı ve fabrikayı inşa edecek zatın da nerede olduğu”nun bilinmediğini belirtiyordu. şayet izin verilirse Anadolu Osmanlı Demiryolu şşirketi ile anlaşılarak, Haydarpaşa’da nerede fabrika açılabileceğini tespit etmek üzere Mühendishane’den bir rapor hazırlanabilineceği de yazıyordu.23
Bu arada Osmanlı basınında da ekmek fabrikaları ile ilgili haberler ve yorumlar yer almaya başladı. Bunlardan en ilginci De Post Ottoman Gazetesi’ndeki haberdi. Gazete, yapılan araştırmalar sonucunda, ekmek meselesinde yaşanan büyük bir yolsuzluğu ortaya çıkardığını iddia ediyor ve yetkililerin çoğunun bundan habersiz olduğunu ileri sürüyordu.24
Basında tartışmalar devam ederken Haydarpaşa Rıhtım Kumpanyası şirketi, bir sene zarfında fabrikayı işler hale getiremeyeceği âşikâr olduğu için ruhsatname hakkını kaybetmemek amacıyla yeni bir hamle yaptı. Mazlum Bey tekrar ortaya çıktı ve Haydarpaşa Rıhtım şirketi’ne devrettiği ruhsatname hakkını geri almak istediğini bildirdi.25 Mazlum Bey, bu arada Haydarpaşa Rıhtım şirketi ile devir teslim işlemleri için anlaşmış ve fabrika için gerekli makineleri Avrupa’dan sipariş vermişti. Bunun için Mazlum Bey’in vekili Maryo Kırıkir, resmî makamlara gönderdiği arzuhalde işlemler hızlandırılmazsa müvekkilinin büyük bir maddî zarara uğrayacağını belirtiyordu.26 Ancak bu, artık geç kalınmış bir hamleydi. Çünkü verilen bir senelik sürenin bitmesine yaklaşık altı ay kalmıştı. Bu neden le resmi makamlar tarafından önce böyle bir devir teslim işleminin mümkün olamayacağı bildirildi.27 şehremaneti 1911 yılını da Haydarpaşa Rıhtım Şirketi’nin yapmayı taahhüt ettiği fabrikayı inşa edip etmediğini Onsekizinci Dairei Beledi ye’den soruşturmakla geçirdi. Belediye ise verdiği cevaplarda şirketten gerekli bilgilerin alınamadığını belirtiyordu.28 Bu arada Muhiddin Bey tekrar ortaya çıktı ve ruhsatnameden doğan bazı haklarının verilmediğini iddia etti. Kendi ifadesiyle II. Meşrutiyet’in sağladığı imkânlarla maddiyatını düzeltmiş ve fabrika açmak için gerekli sermayeyi biriktirmişti.29 Yaptığımız araştırmalarda Muhiddin Bey’in bu isteğine nasıl cevap verildiğine dair henüz bir bilgiye ulaşamadık.
Maryo Kırıkir, 1912’de de ruhsatnamenin Mazlum Bey’e devri işlemlerinin yapılmasını istemekle geçirdi.30 28 Ağustos 1912 tarihli arzuhalinde, şehremaneti’nin kanunsuz yere ve sebep göstermeden devirteslim işlemlerini yapmadığı nı ileri sürüyordu.31 Ancak buna olumlu cevap alamadığı anlaşılıyor. 1913’e gelindiğinde hâlâ Haydarpaşa Ekmek Fabrikası’nı inşa etmek için hiçbir teşebbüs te bulunulamamıştı ve bir süre sonra savaş ortamında unutulup gitti. İstanbul’un makine ile imalat yapacak ekmek fabrikası ancak Nişantaşı’nda açılabil di ve böylece projenin yarısı hayata geçirildi.
Sonuç
Büyük ümitler beslenerek fikrî temelleri atılan ve İstanbul’da bir ilk olacak olan Haydarpaşa Ekmek Fabrikası, 13 senenin gereksiz devir teslim işlemleri ve tartışmalarla geçirilmesi nedeniyle bir türlü inşa edilemedi. Kâğıt üzerinde kalan bu fabrika projesi evrak koşuşturmacası arasında, adeta tali bir konu olarak kaldı ve Anadolu yakası için büyük bir fırsat kaçırıldı. Kısa bir süre sonra başlayan savaşlar dolayısıyla da proje unutulup gitti. Geride, kaçırılan bu fırsata bir İstanbullu olan Osman Nuri gibilerin şu temennileri kaldı: “İstanbul’da şehrin bütün ihtiyaçatına kifâyet edecek cesâmette mükemmel bir fabrika tesisine def’aten imkân görülemediği halde muhtelif semtlerde Nişantaşı’ndaki fabrika tarz ve cesâmetinde beş, on ufak fabrika vücûda getirilerek muzırru’ssıhha ekmek eklinden ve muhterik fırıncıların hile ve hud’asından kurtarılmağı bütün İstanbul ahâlisi temenni eder.”32
DİPNOTLAR
- Tarık Özçelik, 15 Ocak 1878 tarihinden itibaren İstanbul’a günde 10 bin kişinin göç ettiğini kaydet mektedir (Basîret Gazetesi’ne Göre Doksanüç Harbi’nde İstanbul’da Rumeli Göçmenleri (1877–1878), Marmara Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Yüksek Lisans Tezi, İstanbul 1993, 10–11.
- Kemal Karpat, 1896–1897 yılına gelindiğinde İstanbul’un nüfusunun 1.115.946’ya ulaştığını belirtir. Bu artışta göçmenlerin etkisine vurgu yapar ve şehre gelen göçmenlerin sayısının 1880 yılında 000’den 1906’da 200.000’e ulaştığını kaydeder (Osmanlı Nüfusu (1830–1914) Demografik ve Sosyal Özellikleri, çev. Bahar Tırnakçı, İstanbul 2003, s. 142).
- İstanbul’a gelen muhacirlerin karşılaştıkları zorluklar ve şehir hayatına etkileri hakkında bk. Ahmet Cevat Eren, Türkiye’de Göç ve Göçmen Meseleleri Tanzimat Devri, İlk Kurulan Göçmen Komisyonu, Çı karılan Tüzükler, İstanbul 1966, 82–93; Tarık Özçelik, İstanbul’da Rumeli Göçmenleri (1877–1878), s. 11–13.
- Sultan Abdülhamid, ekmeğin kalitesi ve miktarı, özellikle de ekmek zamları ile yakından ilgilen mekteydi (bk. Vahdettin Engin, Sultan II. Abdülhamid ve İstanbul’u, İstanbul 20082, s. 29–40).
5 DH. MKT, nr. 2281.
- MKT, nr. 919.
- Daha sonraki belgelerden bu sürenin on sene olarak tespit edildiği anlaşılıyor.
8 DH. MKT. nr. 2281.
- HUS, nr. 417. Ayrıca bk. DH. MKT, nr. 2499.
- HUS, nr. 417, 3 numaralı belge.
- İD, nr. 42. Bu dosyadaki 61 belge gelişi güzel konulmuştur. Muhiddin Bey’in kendi adını taşıyan 30 Temmuz 327 tarihli arzuhale bakılmalıdır.
- İD, nr. 42, 30 Temmuz [1]327 tarihli belge. Ayrıca bk. 31 Mart 323 tarihli belge.
- MKT, nr. 919, belge 1–2.
- İD, nr. 42, 30 Temmuz [1]327 tarihli belge. Ayrıca bk. DH. İD, nr. 8, 26 Haziran [1]322 ve 31 Mart
[1]323 tarihli belgeler.
- İD, nr. 42, 31 Mart [1]323 ve 10 Rebiülevvel [1]327 tarihli belgeler.
- İD, nr. 42, 31 Mart [1]323, 18 Teşrini evvel [1]326, 10 Rebiülevvel [1]327 tarihli belgeler.
- İD, nr. 42, 3 Mart [1]325 tarihli belge.
- İD, nr. 42, 13 Mart [1]325 tarihli belge.
- İD, nr. 42, 19 Mart [1]325 tarihli belge. Bu belge Osman Nuri Ergin tarafından da neşredilmiştir (Mecellei Umûrı Belediye, VIII, İstanbul 1995, 4451–4454).
- Tebligat, Haydarpaşa Rıhtım fiirketi’ne 1 Aralık 1909’da gönderildi (DH. İD, 42, 18 Teşrini evvel [1]326 tarihli belge).
- İD, nr. 42, 19 Mart [1]325, 20–30 Nisan [1]325 ve 1 Cumadelevvel [1]327 tarihli belgeler.
Haydarpaşa Tren İstasyonu (karşı sayfa)
- Tasvîri Efkâr Gazetesi’nde bir ay boyunca (Receb 1327) ekmek fiyatlarına yapılmak istenen zam ve bunun yarattığı sıkıntılarla ilgili haberler yayınlandı.
- İD, nr. 42, 24 Kanunı evvel [1]325 tarihli belge. 1 Kasım 1909 tarihli Tasvîri Efkâr Gazetesi’nde de Haydarpaşa Ekmek Fabrikası ile ilgili şu haber yer alıyordu: “Ekmek fabrikaları: Dersaadet’de ekmek imal etmek üzere Haydarpaşa Rıhtımı’nda tesis ve inşa edilecek olan fabrikanın inşaatına başlanıp baş lanılmadığı ve bu bâbda ne yapıldığının işarı hususu şehremanetince lazım gelenlere tebliğ edilmiştir.”
- Gazetenin tercümesi için DH. İD, nr. 42, 18 Teşrini evvel [1]326 tarihli belge.
- İD, nr. 42, 18 Teşrini evvel [1]326 tarihli belge. Mazlum Bey, Haydarpaşa ekmek fabrikası ruh satnamesini Joseph’in teşvikleri ile tekrar almak istedi (DH. İD, nr. 42, 17 Ağustos [1]327 tarihli belge).
- İD, nr. 42, 18 Teşrini evvel [1]326 tarihli belge.
- İD, nr. 42, 23 Teşrini evvel [1]326 tarihli belge.
28 DH. İD, nr. 42.
- İD, nr. 42, 30 Temmuz [1]327 tarihli belge.
- İD, nr. 42, 15 Temmuz [1]328 tarihli belge.
- İD, nr. 42, 15 Temmuz [1]328 tarihli belge.